Kültür; bir topluluğun tarihi boyunca kazandığı maddi, manevi değerlerini, duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının tümüdür. Kültür, etkileşim yoluyla kuşaktan kuşağa aktarılır. Bir sanat yapıtının oluşumunda ait olduğu toplumun kültür yapısının önemi büyüktür. Öncelikle sanat özgür bir ortam ister içinde bulunduğu kültür özgür değilse sanatın gelişimide o kadar zor olur.
Sanat insanlardan, kültürden, zamandan etkilenir ve dahası etkilemeye çalışır. Hiçbir sanat yapıtı onu yaratan çevreden soyutlanamaz. Sanat eserlerini incelediğimizde içinde bulunduğu kültürün , zamanın ve çevrenin izlerini görürüz. Kültür her ne kadar sanatı etkiliyorsa sanatta kültürleri etkiler geliştirir, güzelleştirir. Yani karşılıklı bir etkileşim olduğunu söyleyebiliriz.
Coğrafi bölgenin, iklim ve çevre koşullarının, inanç ve yaşayış biçimlerinin sanat yapıtının ortaya çıkışındaki rolü büyüktür. Farklı kültürlerin oluşturdukları sanatlar (Avrupa, Osmanlı, Bizans, islam sanatı gibi) sanat tarihçisinin uğraş alanı olmuştur.
Sanat ile kültürün en önemli ilişkisi ise ; bir sanat eseri, o kültürün özelliklerini kuşaklar boyunca taşır. Yani sanat eseri kültürün devamlılığını sağlayan en önemli etmenlerden biridir..
Kültür aslında tamamiyle farklı anlamları olan bir terim olmakla birlikte, insana ilişkin olarak yıllar içerisinde yaratılmış değer ve anlamlar bütünüdür.Sosyo kültürel açıdan bakacak olursak kültür, atalarımızdan öğrendiğimiz toplumsal bir mirastır.Kültürün oluşmasında iki esas vardır.Birinci esasta insanoğlu, pasif ve alıcı konumdadır.
Yani, insan yaratılışla birlikte doğayla iç içe bir halde bulunmakta ve tarihin ilk zamanlarında tüketim esaslı bir yaşam sürmekteydi. Besin, barınma vs. kısaca somut tüm ihtiyaçlarını doğadan karşılamaktaydı.Bu noktada insan alıcı ve pasif olarak kültür oluşumun sağlar.İkinci esas ise insanın tüketicilikten çıkarak üretici bir boyuta geçmesidir.Yani yaşadığı yer ve devre etkin bir biçimde hakim olur ve doğaya ve toplumuna bir şeyler kazandırmaya başlar. Bu süreç alet yapımından sonra hızla ileriye taşınmıştır.
Bu iki olgu çevresinde insan doğayla ve kendi hem cinsleriyle ekonomik, siyasi, askeri ve sosyal yollarla ilişki ve bağıntı kurarak kendine özgü bir çizgi yaratır.Her toplumun coğrafi şartlar ve gelişmişlik düzeyi nedeniyle sahip olduğu kültür farklıdır. Kültür, geçmişimizden bizlere kalan en büyük mirastır.
Sanat ise en bilinen tanımıyla, yaratıcılık, hayal gücü (imagine) ve bakış açısının bir ifadesidir. Tarih çizgisi boyunca Sanat Nedir ? konusu sürekli değişmiş ve her dönemde sanat konusuna belli kısıtlamalar ve görüşler dile getirilmiştir. Günümüzdeyse sanat terimi çok basit bir kavram olarak dilimize yerleşmişse de akademik çevrelerce Sanat Nedir? Konusu halen bir tartışma konusudur.
Sanat kelimesi genellikle görsel sanatlar anlamında kullanılsa da kelimenin bugünkü anlamıyla, ifade anlamı oldukça gelişmiştir.
Son olarak kültür ve sanat ilişkisine bakacak olursak, kültür kavramının insanın tarihsel süreçteki kazanıp aktardığı değerler bütünü olduğunu söylemiştik. Sanat da kültürlerin ve görüşlerin zamanla değişmesiyle, sanat icra eden sanatçının görüşlerini etkilemiş ve bunları eserlerinde yansıtmasına vesile olmuştur.Bu sayede herhangi bir sanat eserini değerlendirken, ortaya çıkarıldığı dönemin zihniyetini de kavrayabilmekteyiz.Kültür ve sanat ilişkisi bu bakımdan ayrılmaz bir bütündür.
Kültür bir milletin tarih boyunca ürettiği sözlü, yazılı, maddi ve manevi değerleridir. Bütün sanatlar üretildiği toplum hayatından beslenmektedir. Toplum hayatı ise gelenek, görenek, din, töre, anane gibi yaşam tarzımızı şekillendiren normların etkilediği davranış biçimlerinden oluşmaktadır. İşte sanatın toplum için üretildiği performanslar ve eserler bu davranış biçimlerini işlemektedir.
Toplumda kabul gören ve iyiyi, güzeli öven estetik değerler, insan davranışlarını doğruya yönlendiren kültür-sanat ortamlarıdır. Sanatın toplumdaki ilişkilere yaklaşımı ise; doğru bilinen davranışların gerçek doğru olup olmadığının sorgulanmasıdır. Bu sorgulama hayata dair mutluluktan ziyade, kaygıları dile getirmeyi ve acı, eziyet, saygısızlık, zulüm, özgürlük gibi kavramlara dikkat çekmeyi amaç edinir.
Elbette daima iyi-kötü, güzel-çirkin, zalim-mazlum, şüphe-inanç var olacaktır. İnsanlığın ürettiği erdemler varken, beşeriyetin maruz kaldığı sıkıntıların tümü de sanatçılar tarafından hiciv konusu olmaya devam edecektir. Bu değerlerin başında sanat gelir. Sanatın sözlü ve yazılı eserleri edebiyat,
sesle icra edilen eserleri müzik, plastik eserlere güzel sanatlar denir. Bu sanatların birleştiği sahne sanatları, tiyatro, sinema, video gibi hareketin
de eklendiği performanslar ile görsel sanatlar meydana gelir.
Yaşanılan bölgenin iklimi, botaniği, coğrafyası, yeraltı, yerüstü ve su kaynakları hayat şartlarını oluşturur. Bu şartların yanında insanların örf-adet, gelenekgörenek, töre-din olarak bildiğimiz kurallarla yönetilen barınma, iletişim, vicdan ve güvenlik koşulları ortaya çıkmaktadır. Bu kuralların da günlük yaşantıları, hukuku, toplumun yerleşim ve göç hareketlerini, dini törenleri, kültür ve sanatı yönlendirdiği düşünülebilir.
Türklerin sahip olduğu soy ve topluluk özellikleri ve bozkırın sunduğu hayat şartları, tarihleri boyunca süregelen mücadeleler ve ilişki kurulan
yabancı kültür ve inanç sistemleri, yerleşilen her yeni toprağın getirdiği malzemeler ve coğrafi şartlar Türk Sanat ve Kültürünü belirli bir çerçeveye
oturtulamayacak kadar devingen ve zengin kılmıştır (Demirbulak, 2012,s:1-1
Kültür bir milletin tarih boyunca ürettiği sözlü, yazılı, maddi ve manevi değerleridir. Tarih boyunca üretilen kültür ve sanat eserlerinin günümüze ulaşılabilen örnekleri müzelerde yerini almıştır. Bu arkeolojik veya etnografik eserlerde o dönemlerin yaşam tarzları, giyim-kuşam- süslenme, mimari sanatlar göz önüne serilmektedir. Bugün bu eserleri seyredenler o dönem insanlarının inandığı kutsal değerleri, kadın-erkek ilişkileri, toplum düzeni,
yönetim biçimleri, sembolik değerleri bu eserler üzerinden okuyabilmektedir.
Prof. Kenan Özbel vasiyetinde; “Etnoğrafya bilindiği gibi halkbilimidir. Toplumun kültür ve sanatını özümleyen yapıtlardır. Bir etnografik eser arkeolojik yazıt gibidir. Bize hangi toplumdan geldiğini, hangi kültürlerin etkisinde kaldığını, nasıl bir hayat yaşadıklarını, özel yaşantılarına ait ipuçlarını, inançlarını, dinlerini, kültür zenginliklerini tek tek anlatır. İşte tüm bunlar bizim toplumsal kimliklerimizdir. Bu yüzden etnoğtafik eserlerimizin
korunması gerekir”(Soysaldı 1995:62)
Dolayısıyla her eserde tasarlayanın ve kullananın hayat anlayışını yansıtan sembolik biçim, renk vb. ögelere rastlamak mümkündür. Dolayısıyla geçmiş nesillerin bıraktığı kültürel miras o dönemlerin arkeolojik tabletleri gibidir. Yaşanmış ortamlar, mimari, giyim-kuşam, halı-kilim, değerli ve yarı değerli metal eşyalar ve diğer ihtiyaç malzemeleri, kutsal kitaplar başta olmak üzere, tıp, fen, matematik, astronomi gibi her dalda bilimsel, musiki eserlerin el yazması kitapları çok değerli kültür varlıklarımızdır.